Header Ads

Layers of Fear İnceleme


Layers Of Fear İnceleme

'' Uzun ve karanlık bir koridordayım. Gitmem gereken kapı açık seçik orada. Oraya kadar yusuf yusuf atarak ilerliyorum, kapıya ulaştığımda ise oyun bana kilitli olduğunu söylüyor. "Sebep?" diyerek arkamı dönüyorum, bambaşka bir yerleşim ve yine uçsuz bucaksız koridorlar... Yol boyunca karşıma bir şey çıkacağı o kadar belli ki, bir dizi aynı senaryoyu yaşadıktan sonra yine kilitli bir kapı sonrası arkamı dönüyorum ve BÖÖH! Tamam. Korktum. Da ne şimdi bu? ''
 
Bakın daha Layers of Fear'ın incelemesine başlamadan size Amnesia ve Outlast sonrası yırtık dondan fırlayan onlarca bağımsız korku oyununun incelemesini yazdım. Yukarıdaki paragrafta okuduklarınız şahsımca son derece başarısız, sadece korkutmak amaçlı yapılmış "oyunlar". Herhalde koridor tasarlamak ve kamera açısı değiştiğinde fırlayan bir yaratık koymak üniversite hazırlık sınıfında öğretiliyor, bilmiyorum.
Korku filmleri ve oyunları konusunda tecrübeli sayılırım. Küçükken yatağa işemeler dışında da her seferinde "korku" unsuruna farklı bir açıdan baktım. "İnsan, bilinmeyenden korkar" geyiği bir yana, bu sözün aslında son derece doğru olduğunu savunuyorum. Ama bu noktada bilinmeyen şeyin mantıklı bir şey olması gerektiğini de hatırlatırım; her seferinde değişen odalar ve rastgele noktalarda beliren silüetler korkunun sadece başlangıç seviyesi. Hatta ruhsuz, belki de son derece sıkıcılar. Her fırsatta bu tarz bir yapımı besleyen en büyük şeyin senaryo olduğuna inanırım. Tamam, hala "perili ev" konusu altında çıkan, başarılı sayılabilecek korku filmleri var. Ancak bunu oyunlara taşıdığınızda biraz daha yaratıcı olmak gerekiyor, öyle değil mi?
Konuya neden buradan başladım, çünkü Layers of Fear'ı ilk denediğimde yetişkin bir Barkın olarak en büyük özelliğim olan ön yargı beni esir aldı. Bir odadan başka bir odaya geçince değişen görüntüler bana yine o dandik korku oyunlarındaki havayı solutur gibi oldu. Neyse ki sadece koklatmış, burnuma sokmamış.
Geçmişini Silemezsin
Oyun, şimdiye kadar korku oyunlarında karşılaştığımız son derece çaresiz karakterler yerine bizi güçlü bir karaktere sokuyor. Kendini tekrar eden, alkolik ve biraz kafayı sıyırmış bir ressam olarak sanat eserimizi bitirmek adına eski anılarla çürüyen malikanemize adım atıyoruz. Bunun neresi güçlü diyebilirsiniz. Artık klişe halini almış plot twist (hani şu "meğer her şey baş karakter yüzündenmiş!") zırvasını oyunun en başından hissederek, aslında deliliğe doğru atılan adımların nasıl olduğunu keşfettikçe karakterin gücünü anlıyorsunuz. Layers of Fear'ı oynarken siz, karşılaştığınız görüntülerden oldukça rahatsız olabilirsiniz. Ancak kontrol ettiğiniz karakter hepsine sineye çekip, her seferinde dozu bir tık daha artıran delilik treninde kaptanlık yapıyor.
Layers of Fear'ın geliştiricisi Bloober, ilk bölümlerden oyunculara belirli bir zemin hazırlamak istemiş. Malikaneye adım attığınızda koca evi etraflıca araştırmak isteyebilirsiniz. Çünkü biliyorsunuz ki evin eşyalarına bile sinmiş bir geçmiş bu çatı altında yaşamaya devam ediyor. Ve siz, içkiyi fazla kaçırdığı için gece geç saate kalan bir babayı oynuyor gibi ne olup bittiğini hızlıca öğrenmek istiyorsunuz. Yapmalısınız da. Hikayeye, daha doğrusu kendi resim odanıza adım attığınızda, yavaş yavaş bazı şeylerin sapmaya başladığını göreceksiniz, tıpkı varlığıyla savaşan bilinçaltınız gibi. Odalar boyunca keşfedeceğiniz notlar, eşyalar ve geçmişte kalan hatıralar, hikayenin ilerleyişine ve nelerin ters gittiğine dair size ışık tutuyor. Hatta nihai amacınız olan eserinizde kullandığınız altı kilit eşya, ressamın geçmişindeki en kritik kırılma anlarını temsil ediyor. Oyun da zaten bu döngüde ilerliyor diyebiliriz. Kafada tahtaların atmasını sağlayan olaylara yolculuk eden biz, aslında bilinçaltımızda "kısa" bir yolculuğa çıkmış oluyoruz.

Layers of Fear'ın iyi olduğu şey kesinlikle senaryosu, korku dolu anları veya karakterleri değil. Sene 2016 olmasına rağmen, Bloober'ın "bağımsız" bir stüdyo olmasına rağmen, oyunun Unity'de yapılmasına rağmen, oyunun bize yaşattığı muhteşem görsel şölen. Konumuz resim ve tablolar olunca Bloober da bu kozu çok çok iyi kullanarak muhteşem manzaralara imza atmış. Burada bahsettiğim görsellik inanılmaz grafikler demek değil, yanlış anlaşılmasın. Sadece, oyunun yarattığı atmosfer ve değişimler esnasında karşılaştığınız sahneler çok iyi. Yazının başında bahsettiğim "arkanı dön, geçmiş olsun" olayı Layers of Fear'da o kadar yenilikçi bir şekilde işlenmiş ki, odanın değişmesinde bir anlamsızlık bulamıyorsunuz. Çünkü konumuz zaten sürrealite, delilik ve sanat. Bunların üçü bir araya gelince wombo combo oluyor, biliyorsunuz.
"Böyle, korkutmalı şeyler var mı?"
Jumpscare faktörü kimi zaman takdire şayan (korktuktan sonra ekranı alkışlıyorum), kimi zaman da düşündürücü. Oyunu bitirdikten sonra anladığım kadarıyla Layers of Fear, herkes tarafından kabul edilmiş kaliteli korku oyunlarından bayağı bir etkilenmiş. Bu etkilenme de dediğim gibi hem iyi hem kötü sonuçlanmış. Kimi sahnelerin basit bir imitasyon olduğunu anlamak için korku oyunu profesörü olmanıza gerek yok. Ancak zekice işlenen birkaç noktanın dışında insanı tatmin etmeyen bir halde bırakıyorlar. Merak edenler içinse rahatlıkla söyleyebilirim ki evet; P.T.'den alınan büyük bir ilham söz konusu. Ancak dediğim gibi keşke bu ilhamın üzerinde daha çok çalışılarak, daha orijinal bir taban hazırlansaydı. Çünkü altyapı buna çok müsait ve Bloober'ın yaptığı o görsel değişimler gerçekten baş döndürücü.
Bir korku oyununda büyük rol oynayan şeylerin başında da sesler gelir. Her oyunda dikkat ettiğim gibi korku oyunlarında ekstra dikkat ettiğim bu ses faktörü, Layers of Fear'da iyi bir notu hak ediyor. Her kapının ardından değişen atmosferi körükleyen, kimi zaman bulunduğunuz malikanenin ağladığını hissettiren, kimi zamansa adım atsanız korkudan ödünüz kopacak gibi hissettiren bir ambiyans var. Hikayeyle bağlantılı noktalarda muhteşem müzikler, aynı gördüğünüz korkunç manzaralar gibi değişim göstererek "Şeytan'ın müziği" halini alıyor. Karakterimizin belirli anılara ve eşyalara yaptığı yorumlardaki seslendirmenin de son derece başarılı olduğunu söylemek gerek. Aslında düşününce Layers of Fear'ın atmosferinde sesin gerçekten büyük bir rol oynadığını fark ettim. Korku ve ses söz konusu olduğunda, belki çok arkada gibi görünen bir faktör, takdir edeceksiniz ki aslında temeli oluşturan ögelerden biri.
Bulmacalar da Layers'ın iyi olduğu noktalardan biri. Bu konuda sesler kadar ileri gidemeyecek olsam da kısa bir oynanış süresi göz önüne alındığında, özellikle görsel değişim mantığında hiç de fena bulmacaların olmadığını söyleyebiliriz. Bu noktada etkileşimin az oluşu işi biraz köreltiyor. Ancak koridorlar içinde yer alan ve hareketinize göre size çıkışı gösteren bulmacaları çok sevdim. Oyun dediğim gibi o delilik hissini çok iyi yaşatıyor. Kafanızı çevirdiğiniz an kendi bilinçaltınızın kurbanı oluyor ve büyüleyici görsel efektler karşısında sadece "anne?" diyebiliyorsunuz. Bulmacayı fark etmek birkaç adım sonrasında geliyor. Çok zekice hazırlanmış değiller, gözümüzün önünde de değiller. Sadece olması gerektiği gibiler...
Sen ilhamla ithamı karıştırmışsın
Kısa soluklu olmasına rağmen giderek yükselen bir tansiyona sahip olması oyunu yine -şahsımca- sıkıntılı bir konuma sokuyor. Korku oyunları severlerin artık bu devirde "oh, hadi bakalım bu sefer ne kadar korkacağım?" diyerek ekran başına geçtiklerini sanmıyorum. Amnesia ve Outlast'ın üzerinden bayağı bir zaman geçti ve onları takiben bir yapımla da karşılaşmadık (P.T. demeyin gözünüzü seveyim). Bu konuda en son alakasız olsa da Until Dawn örneği aklıma geliyor. Until Dawn her ne kadar muhteşem bir oyun olsa da, bir kere oynayıp bitirdikten sonra pek geriye dönüp bakmayacağınız türdendi. Ki alternatif sonlara sahip olan bu oyun, şimdiki karşılaştırdığımız Layers of Fear'a göre elbette üst bir seviyeye sahip. Layers'ın sıkıntısı, etkisinin ardından o havayı sağlam bir temele oturtamaması ve bir nevi masaj koltuğu etkisi yaratması. 1 lira attıktan sonraki anlar çok güzel değil mi? Peki ya sonrası? Koltuktan kalktıktan sonra hayatınıza normal devam ediyorsunuz. İşte Layers burada kaybediyor.
Başarılı korku oyunlarından aldığı jumpscare sahneleri suyu daha da bulanıklaştırıyor ve maalesef hikayenin sonunu bağlayan kalem de o kadar kör kalıyor ki, 4-5 saatlik bir seansın ardından oyunu bir daha açmamak üzere mutfağa gidiyorsunuz. (Acıkmışsınızdır herhalde, ne bileyim.)
                                                                                            OYUNUN ARTI YÖNLERİ
  • +Görmeye alışık olmadığımız güzellikte görsel efektler
  • +Sağlam atmosfer
  • +Atmosferi körükleyen sesler
                                                                                           OYUNUN EKSİ YÖNLERİ
  • +Sonu vasat kalan senaryo
  • +Tekrarlayan, tanıdık jumpscare'ler
  • +Kısa süren oynanış
  • +Erken erişimin üstüne pek çıkamaması

[review] [content title="1FilmDizi.Blogspot.Com.Tr" label="Toplam Puan"]Layers of Fear, bir başkasının sanat eserinden alınan ilhamla kendi portresi arasında hapsolmuş bir oyun. Oysa erken erişim versiyonunda ne kadar muhteşem görünüyordu, öyle değil mi? [/content] [item value="6"]Seneryo[/item] [item value="8"]Görsel Efektler[/item] [item value="8"]Ses[/item] [item value="6"]Oynanabilirlik[/item] [item value="6"]Site Puanı[/item] [/review]

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.